Dostluk, yüklendiği anlamlar açısından nereye çekerseniz oraya gidebilecek bir kelime. En yakın arkadaşınız olabileceği gibi, birinin metresini de dost olarak nitelendirir bizim halkımız ve sizi reddeden kızlar da dostluk teklif eder. Aslında çok ama çok değerli bir kavramdır: dostluk. “Karagün dostu olmak” diye bir deyiş vardır aramızda, ama esas dost iyi günde belli olur. Nasıl mı?

“Gerçek dost iyi günde belli olur”. Bu sözü ilk defa lisedeki ‘insan ilişkileri’ dersinde hayranlıkla dinlediğim ve çok zaman bana destek olan Çiğdem Hoca’dan duymuştum, ama açıkcası pek anlamamıştım. O zamana kadar bana öğretilenler “dost kara günde belli olur” ve “kara gün dostu Kızılay’dan” öteye gitmemişti. Açıkcası benim öyle canciğer dediğim, hiç ayrılmadığım, yediğim içtiğim ayrı gitmez bir dostumda olmamıştı pek. Hani vardır ya okula gelir gelmez gözleriniz hemen onu arar ve bulur, akşam evlerinizdesinizdir vs. Zaten ömrüm boyunca da olmadı. Ben ortamlarda herkese yetişebilen ama aslında tek başına olan biriyim. Zaten gerçek dostlarım diyebileceğim kişiler de hep 40 yaşın üstünde oluyor. Zaten kendi cinsdaşlarıma güvenmiyorum, çünkü bugüne kadar kimle yakınlaştıysam ya beni kıskandılar, ya kız arkadaşlarıma kaydı akılları, ya da bana iyilik kısvesi altında ‘engellemeler’ yapmaya çalıştılar. O yüzden kendi cinsdaşlarımdan yakın arkadaşlarım olsa bile, ‘dost’um yok. Bu güvensizliği yaşamamın en büyük nedeni de onları benim ‘iyi’ günlerimde yanımda olmadıklarını görmek. Felakete uğramış, acı çeken, ağlayan birinin yanında olmak o kadar zor bişey değil aslında ve bunu sokaktan geçen adam bile yapabiliyor. Seni ağlar görünce gelip sorar teyzenin biri: “yavrum neyin var?” diye ve elinden geleni de yapar. Bu iyi birşeydir, ama aslında keşfettiğim birşey yüzünden artık buna da dikkatle yaklaşıyorum. Arkadaşlar biz çevremizde bizden kötü durumda birini görmeyi ‘öyle değilmiş’ gibi görünse bile seviyoruz aslında. Ona yardım etmek bizi psikojikman tatmin ederken, güçlü olma hissi de veriyor. Böyle bir durumda birine yardım etmiş olmanın mutluluğu içinde yolumuza devam ediyoruz ve daha fazla zorda kalmışa yardım etmek için dua ediyoruz. Peki acaba kaçta kaçımız “umarım bir daha yardım edebileceğim bir güçsüz kalmaz Dünya’da” diye içten dua ettik ki. Figen’in annesi birgün Figen “piyangodan para çıksa da fakirlere de yardım etsem” diye dilekte bulunurken şöyle müdahele etmiş: “neden öyle dua ediyorsun, neden sana muhtaç birileri olsun ki, esas kimseyi birisine muhtaç olacak duruma düşürme diye dua et”. İyi gün dostu olmak bambaşka birşey. Dostunun başarısını içten gelerek kutlamak, coşkusuna ortak olmak, onun ileride üzülebileceğini görsem bile yaşadığı ŞİMDİ’ki an’ı piç etmemek adına “koy götüne rahvanın yürüsün gitsin” modların şarkılar söyleyebilmek, seninle mutluluğunu paylaştığında kendi korkularını ve savunma mekanizmalarını ona yansıtıp şevkini kırmamak vs. İçinizde zerre korku, kıskançlık, endişe vs. hissetmeden onun yanında olabiliyorsanız cidden gerçek dostsunuz demektir ve o da bunu hisseder. Gerçi her iki durumda da karşınızdaki sizin ruhunuzda ne yakınlıkta olduğunu hisseder, emin olun. Bir de farkında mısınız ki siz coşkuyu yaşayan “dost”unuza, “iyiliği için” uyarılarda bulunurken yarattığınız realiteyle belki de onun hiç yaşamayacağı bir deneyimi hayatına sokuyorsunuz. Çünkü o size güveniyor ve siz bir anda “dur bakalım hooop, yok hemen öyle, sonradan çakarsan üzülürsün” mealinde verdiğiniz mesajla onun kafasında soru işaretleri oluşturuyorsunuz ve ŞİMDİ’den koparıyorsunuz. O size açık ve şüphe duymuyor ve siz kendi realitenizi ona yansıtınca direk sizden alıyor enerjiyi ve kendi hayatına da yansıtıyor. Böylece hiç hesapta olmayan birşey ortaya çıkabiliyor ve siz bunu “dost”luk adına yapıyorsunuz. Bu mu şimdi ‘dost’luk? Karagünümde yanımda olan 100 “dost”un yerine; iyi ve kötü günümde yanımda olacak 1 DOSTu tercih ederim… Arz ederim…

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...