Hükümetimiz (yoksa devletimiz mi desem) bizim “sağlığımızı düşünüyor” tıpkı ABD hükümetlerinin kendi ulusunun sağlığını “düşündüğü” gibi. Sağlığımız için sigara yasaklı günler başlıyor.

Siz sadece değişik tüketim mallarını ithal ettiğimizi düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz; biz sağlıkla ilgili her türlü “gelişmenin” de ithalatçısıyız. Ülkemizde üretilmediğine göre yapılacak en akıllı şey bu olsa gerek. Tabii en büyük üretici ABD olduğuna göre sağlıkla ilgili İthalatımızı da oradan yapmamız doğal.

Bazılarınızın bilgisi vardır; ABD’de sigara yasağı tüm eyaletlere yayılmış durumda. Özellikle Kaliforniya’da artık sokakta bile sigara içemezsiniz. Hatta apartman dairesinde kalanların kendi evlerinde bile sigara içmesi yasak. Ama sigara satışları serbest; içecek yer bulabilirseniz kartonla bile alabilirsiniz. Sadece müstakil evi olanlar yasaktan muaf tutulmuş nedense.

Bu durumda bu gelişmenin (sigaranın içiminin yasaklanmasının) ithal edilmesi zaten kaçınılmazdı. İthalatı yaptık, “ürün” piyasaya bugün (19 Mayıs 2008) sürülüyor.

Bu arada ABD tüm hızıyla sigara üretmeye ve dünyanın her tarafına satmaya devam ediyor. İçmesi yasak olsa da sanırım bizim sigara üretimimiz de (ne kadar üretebiliyorsak) bundan etkilenmeyecek. Nasıl olsa başka ülkelerde içecek birileri vardır.

ABD hükümetleri sigaranın insan sağlığına ne kadar zararlı olduğunu bir türlü anlatamamış ve halkını ikna edememiş olmalı ki çözümü yasakta bulmuşlar.

Bir zamanlar içki de yasaklanmıştı ABD’de; hem sadece içimi değil, üretimi de. Sonradan içkinin o kadar da zararlı olmadığına kanaat getirmiş olmalılar ki içki yasağını kaldırdılar.

ABD bir zamanlar (kendi halkı esas olarak Hıristiyan olmasına karşın bir Müslüman ve Yahudi âdeti olan) sünneti de benimsemiş, halkının erkek cinsinin pipisinin ucundaki “gereksiz” deriyi kesip atmaya (pardon değerlendirmeye) başlamıştı. (Sünnet derisi nasıl değerlendirilir sözüne takıldıysanız Nil Gün’ün Sünnet kitabına bir göz atın.)
Ama son dönemlerde gerek bilinçli doktorların gerek bilinçli anne babaların sayısı arttığı için sünnet ABD’de artık eskisi kadar revaçta değil; son birkaç yıl içinde sünnetli oranı yüzde doksanlardan otuzlara düşmüş durumda.

Eroin de bir zamanlar ABD tıp endüstrisi tarafından ilaç olarak üretilmiş ve piyasaya sürülmüştü. O zamanlar eroin öylesine mucizevî bir ilaç olarak görülüyordu ki haklı olarak tanıtımı gazete manşetlerinden ve reklamlarla yapılmıştı.

Her ilaç gibi eroin de “bilimsel” çalışmaların ürünüydü, “yeteri kadar” test edilmiş ve sonuçları alınmıştı.

Sigaranın da her zaman sağlığa zararlı olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. O da bir zamanların en etkili depresyon “ilaçlarından” biriydi. Hatta doktorlar hamile kadınlara rahatlamak için sigara içmelerini hararetle tavsiye ediyordu. Doktorların sigaranın olumlu marifetleri üzerine söyledikleri yine gazetelerin önemli köşelerinde kendine yer buluyordu. Hatta doktorlar TV’de sigara reklamlarına çıkıyordu.

Dün depresyon “ilacı” olan sigaranın bugün nasıl olup da bu kadar zararlı bir hale geldiğine şaşıyor olabilirsiniz. Aslında bunda şaşılacak bir şey yok, zaman içinde her şey değişiyor; ama olumlu yönde ama olumsuz yönde.

Sigara da olumsuz bir değişim geçirmiş. Normal aslında, yıllar içinde öylesine katkı maddeleriyle “zenginleşti ki, artık tütün tadından başka her tadı alabilirsiniz sigaradan. 4000 ile 7000 arasında değişen kimyasal ve bağımlılık yaratan katkı maddeleri, doğal tütünü zararlı sigaraya dönüştürdü. Bu tütüne ilave edilen zehirli maddelerin kullanımının yasaklanmaması niye sorgulanmıyor acaba?

ABD’de doğal tütünün iddia edildiği gibi zararlı olmadığını savunan bazı doktorların ve bilim insanlarının yazılarının internetten kaldırıldığını biliyor musunuz? Onlar “politik doğrular”ı savunmuyordu çünkü.

Ben, doğal olan şeylerin çok azının zararlı olabileceğini düşünüyorum. Tıpkı insan gibi doğallıktan uzaklaştıkça bedel ödememiz de artıyor.

Hani günümüzün revaçta anlayışı imaj yaratmak gibi. Kendi doğallığımızın pek çekici olmadığını düşündüğümüz için imaj arayışlarına girmemiz doğal geliyor bize.

İmaj nedir ki? Kendi “hoş” olmayan yanlarımızı “hoş” bir maske altına saklamak. Gerçekte biz olmayan bizi birilerine yutturmak… Sahtekârlık yani.

Bütün bunları neden yazıyorum?

Öncelikle garip bir çelişkiye dikkat çekmek için. Yakın zamana kadar devletin bir bakanlığı sigara ve içki üretimi için para yatırırken başka bir bakanlığı içkinin ve sigaranın zararlarını anlatabilmek için ciddi paralar harcıyordu.

İkinci olarak, bir sorunun yasakla çözülemeyeceğine inandığım için yazıyorum. Eğer yasaklar çözüm olsaydı bugün eroinin kökü çoktan kazınmış olurdu. Oysa biliyoruz ki eroin hâlâ yeraltı dünyasının en çok para kazandığı bir “ürün”.

Üçüncü olarak, yasakların bireysel özgürlüklerle bağdaşmadığını düşündüğüm için. Diyebilirsiniz ki sigara içmeyen insanlar içen insanlar yüzünden zarar görüyor. Evet, her mekânda sigara içildiğinde bu doğru. Ama bunun çözümü içmeyenleri rahat ettirmek için içenleri cezalandırmaktan mı geçiyor?

Sigara karşıtlarının sayısı bu kadar çoksa niye hiçbir müteşebbis bugüne kadar sigara içilmeyen restoran ya da bar açmadı dersiniz?

Aslında sigara yasağının verdiği mesaj şu: Ey sigara içenler, siz kendi sağlığınızı düşünmüyorsunuz, o zaman biz sizin sağlığınız için gerekeni yaparız. O zaman sayıları giderek artan obezlere de fazla yemek yemeyi yasaklayalım. Mesela restoranlara ve marketlere bir tartı konabilir, müşteriler kapıda tartılır ve belli bir kilonun üzerindekilere yüksek kalorili yiyeceklerin alımı ve tüketimi yasaklanır. Eğer sigara yasağını destekliyorsanız benim bu “önerimin” size sempatik gelmesi gerekir; tabii, sırf kendi sağlığınız için sigara yasağını desteklemiyor, olaya sağlıklı bir toplum perspektifinden bakıyorsanız.

Peki, herkesi tatmin edecek çözüm nerede? Sanırım bazılarınızın (büyük bir ihtimalle sigara içenlerin) aklından, sigara içilen ve içilmeyen mekânlar, restoranlar, barlar ayrılabilir, düşüncesi geçiyor. Kısa vadeli olarak tarafları memnun edecek bir çözüm olabilir. İsteyen tütün içilen ya da içilmeyen mekânlara gider. Çözüm “ya hep ya hiç” seçiminde değil.

Uzun vadeli olarak da bilinçli insanların çoğalmasına yönelmek köklü bir çözüm olacaktır. Ancak hatırda tutmamız gereken en önemli nokta, hiçbir bağımlılık, hasbelkader o maddeyle tanışıldığı için ortaya çıkmaz. Hangi maddeye bağımlı olacağımız yaşadığımız çocuklukla doğrudan bağlantılıdır. Ne tür bir anne baba ya da anne baba yerine geçen ebeveyne sahip olduğumuz, hangi maddeye bağımlı olacağımız ya da hepsinin tadına baksak da hiçbirine bağımlı olmayacağımızı tayin eder.

Sağlıklı aile ortamında yetişen biri, ortalık her türlü bağımlılık maddesinden geçilmese de hiçbirine bağımlı olmayacaktır.

Yasaklar ve ağır cezalar caydırıcı olsaydı bugün eroin dünya üzerinden çoktan silinmiş olurdu.

Defolu aileler var olduğu sürece bağımlılıklar var olmaya devam edecektir.

Yasaklara değil, Ebeveyn Yetiştirme Okullarına ihtiyacımız var anlayacağınız.

Bu çok zor, mu diyorsunuz; böyle düşünüyorsanız, haklısınız, gerçekten de zor. Ama ben, bunun mümkün olduğunu düşünen bir avuç idealist insan için yazdım zaten bütün bunları.

Konuk Yazar